Page 136 - 8_Sf_5li_ Genel_ Den_Sampiyon
P. 136

11.  Varlıkların okuyucunun gözünde canlanacak şekilde, resim çizer gibi anlatılması olarak tanımlanan betimleme,
              açıklayıcı ve sanatsal olmak üzere iki başlık altında incelenir. Açıklayıcı betimlemede varlıkların olduğu gibi
              anlatılması amaçlanır, kişisel düşünceye yer verilmez. Görsellikten çok, izlenim ve sezgilerin ağır bastığı sanat-
              sal betimleme de ise yazar, anlatıma duygu ve yorumlarını da katar.

              Bu metne göre aşağıdakilerin hangisinde açıklayıcı betimleme yapılmıştır?
              A)  Bu dünyada böyle bir yer daha var mıydı? Burada insanlar dünyaya inanmayı, burası dışında bir evren olduğunu unut-
                muş gibi bir kabulleniş içindeydiler. Köyün aşağısındaki tembel tembel akan siyaha eğilimli su birikintisi, belki bir deniz
                ya da okyanustu onlar için. Buraya alışmak mümkün müydü? Belki de yalnız dünyayı unutarak…
              B)  Gece olmuş ve ay çıkmıştı. Ay ışığı karanlıkta kalan sokağı aydınlatıyordu. Babam; sokağın tamamında elektrik olmadığı-
                nı görünce mumları aranmaya başladı. Henüz mumlar bulunup yakılmadığından, ellerimizle karanlıkta yol bulmaya çalı-
                şıyorduk. Ablam mumları ararken odanın orta yerinde duran tahta masaya ayağını vurmuş, ofluyordu. Annem, buldum,
                çekmecenin dibindeymiş diye babama seslendi. Babam mumları yakmak üzereyken ev birden aydınlanıverdi. Elektrikler
                gelmiş, evdeki kısa telaş sona ermişti.
              C)  Onu gördüğümde siyah, kıvırcık sakallarının çerçevelediği yüzünde, nerede başlayıp nerede bittiği belli olmayan çiz-
                giler vardı. Alnına doğru dökülen dağınık saçları soluk yanaklarını gölgeliyordu. Bir insan harabesine benzeyen o yüz
                aklımdan bir türlü çıkmıyor. Kendisini gücendirmemek niyetiyle oradan hemen uzaklaştım. Bir zamanlar kılığıyla kıyafe-
                tiyle hayran olduğumuz, bu adam mıydı sahi?
              D) Daima düşünüyormuş gibi gergin duran alnı birden kıvrılıverdi. Yüzünün aksine sesinde bir değişiklik olmadan, bu işin
                hemen bitirilmesini istedi. Bunu duyan işçiler, sabahtan beri derilerini karartan güneşin altında çalışmıyormuş gibi hız-
                landılar. Sarı buğday taneleri işçilerin hareketleriyle beraber rüzgârda dans ediyordu.

















          12.  Yazar; yaygın bir fikri değiştirmek amacıyla yazdığı bu yazıda, savunduğu düşünceyi başkasının görüşüyle des-
              teklemiştir.
              Aşağıdakilerden hangisi bu cümlede sözü edilen yazıdan alınmış olabilir?
              A)  İnsanların çoğu felsefenin çocuklar için uygun olmadığı fikrine sahip. Bunun doğru olmadığını söylemek gerekir. Bu
                kadar teknolojik gelişmenin içinde bocalamadan yaşayan çocuklar için felsefenin zor geleceğini sanmıyorum. Hem fel-
                sefe hayat ile ilgili soruların bütünüyse ve mademki felsefe hayat ile ilgili sorulardır, çocuklar da felsefeyi anlayıp öğrene-
                bilir. Üstelik çocukluktan bunu öğrenmeleri, bir yetişkine göre daha elverişli olacaktır. Persius “Çamur yumuşak ve ıslak;
                çabuk, çabuk olalım. Durmadan dönen çark biçim versin ona.” diyor.
              B)  Edebiyatçıların çoğunda şiirin başka bir dile çevrilemeyeceği görüşü hâkim. Şiir çevrilse bile orijinal dilinde yazılan şiir
                olmuyor artık. O şiiri çeviren aslında kendi şiirini yazmaya başlıyor. Türkçeye çevrilen bir şiir, artık Türkçe’nin, Türk şairinin
                dil dünyasına ait oluyor. Çevrilen şiir, artık çeviri olarak değerlendirilmeli midir?  Bu da şiirin tam olarak çevrilmesinin
                imkânsız olduğunu doğruluyor. Bu konuda Cemal Süreya “ Her çeviri şiir, yeni bir şiirdir.” diyor.
              C)  Kendini beğenmek insanın özünde, yaradılışında olan bir hastalıktır. İnsan yaratıkların en zavallısı, en cılızıdır; öyleyken
                en mağruru da odur. Şurada, dünyanın çamuru ve pisliği içinde oturduğunu, evrenin en fena, en aşağı katında,göklerin
                kubbesinden en uzakta, dünya evinin en alt katına bağlı ve çakılı olduğunu bilir, görür ve yine hayaliyle, aydan yukarılara
                çıkıp gökleri ayaklarının altına indirmek sevdasıyla yaşar.
              D) Yalnız yaşamanın bir tek amacı vardır sanıyorum; o da daha başıboş, daha rahat yaşamak. Fakat her zaman, buna hangi
                yoldan varacağımızı pek bilmiyoruz. Çok kez insan dünya işlerini bıraktığını sanır oysaki bu işlerin yolunu değiştirmek-
                ten başka bir şey yapmamıştır.


                                                        5
   131   132   133   134   135   136   137   138   139   140   141